Siz sevemezsiniz. Sevmeyi yalnız bizler biliriz... Dinle adaşım, sana bir çingenenin aşkını anlatayım... Bütün çergilerde onun cesareti, onun güzelliği, onun algısı söylenirdi. Başka çingeneler gibi çalmazdı o, bir kere nota bilirdi. Şehir mektebini okumuş, bitirmişti: sonra içliydi... Sanırdın ki klarneti çalarken havayı ciğerlerinden değil doğrudan doğruya yüreğinden veriyor. Geceleri tek başına bir ağacın dibine çekilirdi. Biz de çadırların önüne çıkıp yüzü koyun yatar, çenemizi toprağa dayayarak onu dinlerdik. Acaba birisini sevdiği için mi, yoksa hiç kimseyi sevemediği için mi, bu kadar yanık, bu kadar derinden çalıyordu? Hiçbir sevgilisi yoktu. Ne geçtiğimiz Türkmen köylerindeki al yanaklı güzeller, ne de ince dudaklı çingene kızları onun bakışlarını bir andan fazla üzerlerinde alıkoyabilirlerdi... Bir gün Değirmenci’nin kolsuz kızına aşık oldu ve ona olan aşkı için kendi kolunu feda etti..