“Orada [Defneler Kesildi kitabında] sonuçta tesadüfi bir mutluluktan dahası var, hepimizin farklı biçimlerde ulaşmaya uğraştığına yaklaşan bir çalışma söz konusu.” —STÉPHANE MALLARMÉ İnsanın bir içdünyasının olduğunu ve bu dünyayı dolduran gürültülerin neler olduğunu 20. yüzyılın modernist edebiyat yapıtlarıyla öğrendik, ama öncüler 19. yüzyıldaydı; Daguerréotype fotoğraf için neydiyse James Joyce için de Édouard Dujardin öyleydi. Sembolist edebiyatın bu önemli ismi, 1887’de küçük bir dergide 25 yaşındayken yayımlattığı Defneler Kesildi metninde sessiz sedasız bu gürültüyü yakalamıştı, James Joyce ve çağdaşlarına kalan ise bu tekniğin etkisini kuvvetlendirip okura gümbür gümbür modern insanın aklını açması olacaktı. Bir yıldıza tutulan genç bir adamın kafasının içinde altı saat boyunca olagelenlerin titiz bir anlatımı gözler önüne seriliyor Defneler Kesildi’de. Bir opera sanatçısının şarkısının sözleri eşliğinde başlayan bu aşkın insana yaşattıklarının, düşündürttüklerinin, hayattaki her şeyi nasıl bastırdığının ve kaptırıp nerelere kadar yönelttiğinin öyküsü ortaya çıkıyor. Aşkla sanatın kesiştiği bir minör mucize...