Akademik kimliğiyle tanınan Ayşe İlker, hikâyeciliğiyle de 1970'li yıllardan beri Ana, Töre, Divan, Doğuş, Berceste, Kardeş Kalemler ve Kanat gibi birçok dergide yer aldı. 1986'ya kadar yazdığı hikâyeler, Kültür Bakanlığı Gençlik Dizisi içinde basıldı. Kültür Bakanlığı'nın bir projesi olarak yurt dışındaki Türk işçilerinin çocuklarına yönelik hazırlanan hikâye dizisinde Türk Misafirperverliği (Turkish Hospitality) kitabını yazdı ve bunlar, İngilizceye tercüme edilerek yayımlandı. Bir Başka Sevda ve Eflatun Hüzünler isimli iki kitabı Ötüken Neşriyat tarafından yayımlanan İlker, hikâyecilikteki başarısını Türkçeyi arı duru kullanmasıyla perçinledi hep. O, yalnızca bizden olanların hikâyesini yazmadı. Aynı zamanda bizim hikâyelerimizi, bizim dilimizi en latif şekilde kullanarak okuyucuyla buluşturdu. İşte Def ve Mendil de hem o hikâyelerin hem de o latif dilin bir arada olduğu çalışmalardan biri… Nicesinin hayatını, sanki o hayatların tam ortasındaymış gibi anlatan hikâyelerin birlikteliği… Eve gelen komşuların ağırlanmasından, mahallede yatalak kalıp bakıma muhtaç olan yaşlılara koşulmasından, aşurelerin lokmaların kapı kapı dağıtılmasına, düğünlerle kına gecelerinde kızların süslenmesine kadar her işe sürülen ama çevreye gönlünce bakmasına izin verilmeyip “sağdan yürü, soldan git, önüne bak, arkanı dönme, çabuk gel, oyalanma, oğlanlara bakma, adamlarla konuşma” ikazlarıyla başı hep göğsünün üstüne düşük, sırtı hep büzük, bakışları hep çekingen Zinet! Adını babası, genç yaşta doğum yaparken bebeğiyle birlikte ölen kız kardeşinin hatırası yaşasın ve korunsun diye koymuştu. Zinet’te hala ve bebeği hatırlanacaktı; ama bu daha öte bir şey olmuştu. Zinet’in sırtına bindirilmişti sanki halasının ve bebeğinin hayat yükü.