Geçmiş geçmişte kaldı mı gerçekten? Ya iki çocuk eski bir yasayı çiğnerse ne olur? Açılır kadim zamanın kapıları, Gök Yele düşer önlerine. Büyülü bir ormandan Oğuz Kağan’ın otağına varır yol. Sonra da uç bakalım Dayıkan’ı döven demirciyi bulmaya! Bebekleri, Huzur’un kucağından alıp kaçıran kırmızı pelerinli kadın kim? Soruların cevabı zamanın derinliğinde. Yerle göğün dengesini kurmak, Erlik’i yenmek, kayıp bebekleri kurtarmak, doludizgin bir maceraya kanat açmak için hazır mısın? “Tigin, kendi hikâyesini arayan prens demek. Hikâye tamamlandığında tigin kendini bulur, eksiğini tamamlar böylece ad alır. Ad alınca tiginlikten çıkıp ‘han’ olur. Ancak sizin dünyanızda peşin peşin verilmiş size hanlık. Öyle değil mi Ay-Han, Gök-Han? Şimdi sondan başa doğru gidecek, hikâyenizi tamamlayacaksınız.” Haydi, sondan başa doğru gidelim. Düş diye okuduğumuz gerçeğe yol alalım.