Çocukluk Felsefesi gibi bir felsefi tartışma alanının meşruiyeti tartışıladursun, düşünülmesi gereken daha acil problemler vardır. Çocuk haklarının sınırları nasıl çizilmelidir? Çocuk sanatından bahsedilebilir mi? Ölüm gibi zor konular çocuklarla konuşulabilir mi? Çocukluktaki gelişim aşamalarına yönelik teoriler, çocukluğa bakışımızı körleştiriyor olabilir mi? Çocuk olarak adlandırdığımız varoluş şekli, insan olamamışlığın damgasını mı taşır yoksa artık kaybedilmiş ve tekrar ulaşılamayacak bir insanlık mitini mi anlatır? Tüm bu sorular çözülmesi gereken teorik düğümlerden ziyade, son derece pratik ve bir o kadar da politik sorunlara işaret eder. Çocuklarla iletişime geçtiğimiz ve onlarla yaşamaya yazgılı olduğumuz sürece bu sorularla ve daha pek çok benzeriyle uğraşmak zorunda kalırız. Matthews’unÇocukluk Felsefesi adlı çalışması, böylesi cüretkâr soruları belki de ilk defa böylesine açıklıkla soran çalışmalardandır. Cevapların tatmin ediciliğini bir kenara bırakalım, soru ve problemlerin önem ve aciliyeti tüm felsefi ilgiyi üzerinde toplayacak mahiyettedir.