Babasının, dedesinin ve hatta büyük dedesinin yazgısını ruhunda taşıyordu Çatto. Sanki kısır bir döngü içine hapsolmuş gibi, aile yıllardır süregelen bir savaş veriyordu. Hayatta kalma savaşı. Sonu da hep kanla, zulümle, öksüz ve yetim kalmak ile bitiyordu. Büyük Ülke’nin gözü dönmüş askerlerine karşı koymak da ata mirasıydı, bu uğurda can vermek de belki. Ama Çatto’nun bu mirası bir şeref madalyası gibi taşıyacağını, tüm sistemi değiştireceğini kim bilebilirdi? O... Yalnızca içinde, derinde bir yerlerde hissediyordu. Başına gelen bunca badirenin, çektiği bunca acının ona yükleyeceği bir misyon; onu hazırlayacağı bir gelecek, güzel günler vardı. “...Bunun artık bir tesadüf olmadığını, yapay zekânın ismini Çatto koyduklarını ve Çatto’nun onun karşısına sadece tesadüfen çıkmadığını düşünüyordu, artık icraatı yapacak evladı bulmuştu ve zamanı geldiğinde bütün planı, olanı biteni ona anlatacaktı.” Çatto’yu, onun acıdan oluşan taşlarla döşenmiş hikâyesini, bir kadının dünyanın tüm düzenini değiştirmek için duyduğu coşkuyu ve bir bilgisayar programının dünyayı yaşabilir hâle getirmesinin hikâyesini okuyacaksınız bu kitapta. Uzun yıllar boyunca dimağınızda tadı kalacak, düşlerinize ortak olacak.