Büyük usta Cengiz Aytmatov; Türk okuru ile ilk kez buluşan bu öykülerinde küçük insanların büyük toplumsal kırılmalarda yaşadığı yıkıcı savrulmayı, keskin bir yalınlıkla gözler önüne seriyor. Bulgar Kızı’nda, tüm dünyayı kasıp kavuran büyük savaşın hayatını altüst ettiği genç bir kızın kendisine sığınak arayışını anlatan Aytmatov; eski dünyanın un ufak olduğu, acı ve ölümün yok edici bir gölge olarak insanlığın üzerine çöktüğü bir dünyada var olmanın anlamını sorgularken yitirdiklerimiz ve muhafaza edebileceklerimize dair bir arayış teklif ediyor. Talas’ın Kıyısında’da ise okurunu hüznün öfke, pişmanlığın ise taze umutlar ile iç içe geçtiği, tanıdık ancak bir o kadar da kendine has bir baba oğul hikâyesine ortak ediyor. İnsanın doğa ile sürüp giden mücadelesindeki değişimi, modernleşmenin hayatlarımıza sinen o cüretkâr tavrını Beknazar’ın oğlu Alımbek ile yaşadığı çatışmayla anlatan Aytmatov, tüm bu mücadeleye rağmen hiç yitirmediğimiz doğa ile uyumlu olma becerimizin ona hükmetmeye, zarar vermeye ve yok etmeye evrilişine yaktığı ağıtı Beknazar’ın gözyaşlarında okuruna sunuyor.