Doğduğu topraklara, evlerine, oynadığı bahçelere, çocukluğuna, acılarına dokunur gibi, parmağını Amasya’nın üzerinde gezdirdi gezdirdi, sonra öylece durdu. Gözünden süzülen bir damla yaş haritanın üzerine damladı ve bana fark ettirmemek için aceleyle kolunun yeniyle sildi. Ben de görmezlikten geldim zaten, yanağından süzülüp haritaya düşen damlayı. “Amasya buraya çok mu uzak?” dedi. “Arabayla sekiz on saat sürer herhâlde…” diye cevapladım. “Ya yürüyerek?” dedi. “Yürünmez onca yol, yürünür mü? Aylar sürer babaanne!” dedim. Baktı yüzüme… “Yürünür, yürünür hem de dokuz yaşında iken bile yürünür!” dedi bir solukta ve sustu. Söylediklerini anlamaya çalışırken manasız gözlerle bakmaya devam ediyordum babaanneme. Ne demek istiyordu acaba? Dokuz yaşındaki bir çocuğun bu yolu yürüyebileceğini babaannem nereden biliyordu? Hiçbir şey anlamamıştım söylediklerinden. Zemheri gibi çöktü üzerime, amansız yakalandım dokuz yaşındaki çocuk yüreğine…