“Hem hayatta, ölümden pişmanlık duymamı sağlayacak ne var? Gerçekte, karanlık günler ve hapishanenin pis ekmeği, mahkûmların çektiği sudan yapılmış çorba, hor görülmek, iyi bir eğitim almış bana gardiyanlar tarafından eziyet edilmesi, etrafta benimle konuşacak ve benim konuşabileceğim bir insan evladı bulamamak, durmadan yaptıklarımı ve bana yapılacakları düşünerek titremek; işte cellat beni bunlardan mahrum bırakacak. Aman ne korkunç!” Victor Hugo’nun, idam cezasını eleştirmek için yazdığı “Bir İdam Mahkûmunun Son Günü”, 19. yüzyıl Fransa’sında giyotinle ölüm cezasına çarptırılan bir adamın, kendi kıyametini beklerken son günüymüş gibi yaşadığı her gün hissettiklerini, düşüncelerini, anılarını ve umutsuzluğunu anlatıyor.