Tam bu sırada Mehmet Çavuş’un mavzeri tutukluk yaptı. Yüzükoyun yattığı yerden hafifçe doğrularak sırtını yandaki kaya parçasına verip mavzerini onarmaya çalışsa da yıllara meydan okuyan mavzeri artık susmuş, bozulmuştu. Yan taraftaki silah arkadaşları Mehmet Çavuş’un ateş etmediğini görünce telaşlandılar. Karşı taraftan İngiliz askerleri de kendilerine en çok zayiat veren askerin susmasını sevinçle karşılamış, moralleri yerine gelir gibi olmuştu. Mehmet Çavuş, takımının durumunu, İngilizlerdeki toparlanmayı gördü. Bunun neye mal olacağını bilecek kadar deneyime sahipti. O an mavzerini fırlatıp attı. “Süngü tak!...” Bütün takım saniyeler içinde emri yerine getirdi. Mehmet Çavuş siperde yanında bulunan istihkâm küreğini kavradı. Küreğin sapı nerdeyse sıkılmaktan kırılacaktı. Sırtını dayadığı kayanın arkasından elinde istihkâm küreğiyle fırlaması bir oldu. İngilizler şaşkın. Ateş etmeyi bile unuttular bir an. O bir saniyelik zaman Mehmet Çavuşa yeterliydi. Önüne çıkan ilk İngiliz’in kafasına o kadar şiddetle, öfkeyle vurdu ki küreği, çıkan tok ses bütün sesleri bastırdı. Bu arada “Allah, Allah.” nidalarıyla bütün takım süngü hücumuna katılmıştı. Artık silah sesinden çok süngülerin sesi, delinen bağırlar, hırıltılar, boğuşmalar, kan kokusu etrafı kaplamıştı.