Beyvada (serseri), hayâta hep kendi penceresinden bakıyordu. Diğer pencerelerin varlığından habersizdi. İsmiyle müsemmâ olması bir yana, düşüncesinden hareketlerine varıncaya kadar umursamaz tavırları kendini hissettiriyordu. Âvâre halleri, başıboş fikirleri ve hayta hareketleri benliğine bütünüyle işlemişti. Yönü belli olmayan deli bir rüzgârın önünde savrulup duruyordu. Renkli bir dünyânın nîmetlerini yemek istiyordu. Kendini üzecek hiçbir hâdiseyi görmek istemiyordu. Bugün varsa, diğer günü düşünmek abesle iştigaldi. Her şeyi bugün yaşamak ve yarın için de herhangi bir hazırlık yapmak akıl kârı değildi onun açısından. Her olayın görünen yönüne bakması ve görünmeyen tarafını merak etmemesi, plansız ve programsız bir yaşamı berâberinde getiriyordu. Her işin hayâta bakan gerçek mânâsını merak etmiyordu. Hakîkatlerin muhkem yolunda güven içinde yürümek varken, hayâlin çürük merdiveninden hep yükseklere çıkmayı yeğliyordu. İşte bu yönüyle hem kendine hem çevresine hem de geleceği nâmına müspet ve olumlu bir düşünce zemîninin gelişmesi mümkün olmuyordu. Şimdiki zamânın peşin hazzını ve hazır lezzetini tercih ediyordu. İstikbalde yaşayacağı derin acıları hiç hesap etmiyordu. Mâzînin temiz taşlarıyla geleceğini inşâ edebilmesi epey zamâna yayılacaktı. İleri ki gelecekte, pişmanlık ülkesine giden engebeli yollara taş döşemeyi bilinçsizce îfâ edip duruyordu. Bunun farkına varması senelerini alacaktı.