Türkiye’nin gündemini yıllarca meşgul eden terörizm, güvenlik boyutu kadar askeri, ekonomik, siyasal ve sosyal problemlere de neden olabilecek başat bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.1980’li yıllarda etnik ayrılıkçı terörü temsil eden PKK (Kürdistan İşçi Partisi) örgütü ile başlayan süreç, dini motifli örgütlenmeler olan, El Kaide, DAEŞ (Irak ve Şam İslam Devleti) ve FETÖ (Fetullahçı Terör Örgütü)’nün faaliyetleri ile devam etmiştir. El Kaide ve DAEŞ örgütleri, Türkiye’de çok sayıda stratejik hedeflere yönelik terör eylemleri gerçekleştirerek ülkemiz için tehdit unsuru olmuştur. Bu örgütlerden her birinin ideolojisi, örgütlenmesi, ortaya çıkış amaçları, stratejileri ve kullandıkları yöntemleri ülke içinde gerçekleştirdikleri eylemlerin boyutu açısından değerlendirildiğinde ayrıca incelenmesi gerekmektedir. Türkiye uzun bir dönem ideolojik, etnik, dini motifli çok sayıda terör örgütünün hedefinde bir ülke olarak, terörle mücadele konusunda uluslararası ölçekte değerlendirdiğimizde tecrübeli devletler arasındadır. Ancak terörizmin değişen dinamikleri incelendiğinde 11 Eylül sonrası terörist yapılanmalar dini motifli terörizm ile birlikte yeni terörizm çağından olarak ifade edilmektedir. Yeni terörizm çağı olarak da işaret edilen bu dönemde, örgütlenmeler, genel olarak emir komuta zincirinin geçerli olduğu yatay örgütlenme modeli olarak şekillenmektedirler. Aynı zamanda yeni terörizm çağında örgütler konvansiyonel silahlar yerine, teknolojik unsurların yaygın olduğu siber alanın yaygın kullanımı ve kitle imha silahlarını da kullanmaktadırlar. Asimetrik ve hibrit tehdit unsurlarının var olduğu bu dönemde DAEŞ, Hizbullah ve FETÖ örgütleri de hibrit tehdit yöntemleri ile devlet otoritesini sarsmayı, yıkmayı ve istikrarı bozmayı hedeflemiştir.