Her çocuk büyüyüp belli bir akıl olgunluğuna erdiğinde sorar: “Anneciğim, benim bebekliğim, çocukluğum nasıldı? Çok sık hastalandım mı? Sizi çok üzdüm mü? Babamla beraber çok zorlandınız mı?” Bu sorulara vereceği cevabı, hem kendi canını, hem de çocuğunun canını yakacağından, acı bir yutkunuştan sonra boğazında düğümlenen birikmişlikleri kaçamak cevaplarla geçiştirmek isteyen anne, o zor günleri hatırlar ve yeniden üzülür. Bir annenin geleceğe bıraktığı en acı hatırası, annelik serüveninin en meşakkatli ilk yıllarını babası hayatta olduğu halde çocuğunu babasız büyütmektir! Ne demektir, “Babası hayatta olduğu halde çocuğunu babasız büyütmek?” Her şeye kendisi koşturmak, tüm hayatı tek başına omuzlamaktır. Aynı anda hem anne, hem baba olmayı ve hem de çocukla çocuk olmayı başarabilmektir. Bir eliyle bütün işleri çekip çevirirken, diğer eliyle kendi omuzlarında hissetmek istediği hayat arkadaşının elinin yokluğunu kapatıp çocuğundan esirgenen baba elini aratmamaktır! Her çocuğun hakkıdır, babasının şefkatli kanatlarının altında büyümek, yürümek ve gelişmek. Heyecanını doğduğu ilk günkü kadar taze tutan “BABA”yı doyasıya yaşayabilmek. Babasının gölgesinde değil, varlığında yaşamak isteyen her çocuk, annesini de yanına alarak babasından yalnızca şunu ister: “BABA, BENİ ANNEMLE BÜYÜTÜR MÜSÜN?”