İstiklal Marşı “Korkma!” diye başlar. O Kişi’ye ve O Kişi’yle beraber olanlara “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal!” sözüyle biter. Tıpkı, Gençliğe Hitabe’nin O Kişi’ye, Asil Kan’a, “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” hitabıyla bittiği gibi. Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nı yazarken tarih düşürme sanatını kullanmış ve tamiyeli ebcet hesabıyla şifreleme ve gizlemeler yapmıştır. Ben, Gençliğe Hitabe’de olduğu gibi bu gizlemeyi bu kitapta deşifre ederek sizlere aktarıyorum. Gizleme sanatını yani çok gizli bir bilgiyi bizzat Akif’in babası Akif’e verdiği isimle ve doğum tarihiyle başlatıyor. Bu kutlu marşın on kıtasının her bir dizesinde gizlenen şifrelenmiş bilgiler tek tek açığa çıktığında, İstiklal Marşı’nı söylemenin aslında bir rüya görmek olduğunu anlayacaksınız. Rüya yoluyla gelen mesajı görmemekse kalpleri mühürlenmişlerin talihsizliğidir. Artık uyanıkken rüya göremeyen bir ulus, sadece şiiri değil, arayışını da kaybetmiş demektir. Mehmet Akif’i “anlayarak” okuyanı bir uyku tutar, gözyaşlarını ise hiç kimse! İstiklal Marşı özgürlük kuşumuzdur. Bu kuşun iki kanadı vardır: Biri “Bülbül”, diğeri de “Çanakkale Şehitlerine” şiirleridir. Biri kuruluş şehrine, diğeri kurtuluş şehrine rüyadır. Uyanıkken görülen iki rüyanın dayanılmaz acısı ile pişense, hayatın ahireti rüyadan, yani uyku/ölüm halinde görülen rüyadan hatırlanandır.