İnsan; yaşadığı sürece mutlu son ya da mutsuz sonları yazmak ister daima. İnsanların birbirlerini sevebilmelerinde mesafenin önemli olmadığı; bir kalbe uzaktan da dokunabileceğini öğrendiğim bir süreçten geçiyordum. Bir el sımsıkı beni tutuyor ve bırakmıyordu. Tam o sorularıma cevabı bulduğum bir dönemde düştü kalbime AŞKIN VUSLATI: SEVDA. Bir Anka kuşu misali küllerinden yeniden doğmalıydım önce; yeryüzünde varlığımı sürdürebilmek için. Bir güneşin yansımasıyla kendime ulaşabilmeliydim. Sevda dedikleri şeyin ne olduğunu bilmeliydim önce. Taşa, toprağa, insana, aileye ve bir canlıya dokunabilmeyi de öğrenmeliydim. Bir ressamın siyah beyaz resmini renkli hale getirebilmeli, bir sanatçının müziğinin notasını duyabilmeliydim. Bir Anka kuşuna, güneşe dokunarak yürüdüğüm bu süreçte; kendi kanatlarımı yanıma alarak özgürlüğe ulaştım sonunda. Bir Anka kuşunun vuslatı aşkı; rehberi, yol göstericisi kendi benliğiymiş... Artık yazmaya başlayabilirdim.