“Neden birini, bilinmeyen bir adamı hatta bazen aynı fikirde olmadığımız bir yabancıyı neredeyse aşk denecek kadar çok severiz? Neden onsuz yaşayamayacağımızı düşündürecek kadar deliler gibi çok severiz? Sizinkiler gibi bakan gözlerinin içine baktığınızda arzularınızın sonsuz dehlizlerini görürsünüz. Alev alev yanan yüzünü uzun zaman boyunca avuçlarınızın içinde tutmak istersiniz. Ve sadık bir köpeğin patileri gibi, masanın üstünde duran ellere; bazen yanağınızı, bazen de ateşli alnınızı yaslama ihtiyacı gelir, çünkü bu aşk, bir ateştir, hayatın fırtınalarına karşı dik duran, Tanrı’nın ‘hiçbir kötülük’ düşünmeden yarattığı yağla harlanan tek alevdir. İnsan hayatında yalnızca bir kez böyle bir arkadaşlık bulur ve bu arkadaşlık ya hayatın başlarında gelir ya da asla gelmez. Her kim bu arkadaşlıkla tanışırsa mutlaklığa dokunmuş sayılır.” Balkanların Maksim Gorki’si olarak anılan Rumen yazar Panaït Istrati, bu başyapıtında arkadaşlık temasını ele alıyor. Dostluğun, sevginin ve tutkunun yaşamını nasıl değiştirdiğini, yalnızlığı nasıl hafiflettiğini ve yaşamı nasıl yaşanabilir kıldığını büyülü üslubuyla anlatıyor.