Tarihi sadece bir anlatılar toplamı olmaktan çıkarmak, onu öncelikle anlayarak anlatmak gerekir. Bunun içinse yorumun ve yorumlama faaliyetinin değeri ortaya konmalı ve tarihin asıl haznesi ve belliği olan dilin tarihi yazılmalıdır. Nitekim varlık doğadan ibaret değildir, kültürü de içerir. Doğa ile kültürün zamana yayılmış hâli olan tarih, kültürü kültür yapan dille ayrılmaz biçimde ilişkilidir. Dilde ifade bulan düşünce ise gelenek içinde dünyaya karşı bir tavır takınan ve onu yorumlayan insanın bu tavrının ve ancak tarih içinde ve tarihe dayanarak yapabileceği yorumunun karşılığıdır. İşte bunu olanaklı kılan tarihe 'anlayan tarih' diyoruz. Ulusların dilleri ile düşünme biçimleri arasındaki ilişki nedir? Dile bakıp onun ardındaki yaratıcı düşünmeyi anlayabilir ve yorumlayabilir miyiz? Ulusların düşünme biçimleri ile 'tarih'leri arasında ve 'insanlık tarihi' arasında nasıl bir ilişki vardır? Önay Sözer'in bu eseri, Lohmann'dan Merleau-Ponty'ye Humboldt'tan Diltheyʻa, Borges'ten Heidegger'e dil ve tarih ilişkisini tüm bu soruların ışığında yorumbilgisel bir açıdan ele alıyor.