Sofra hazırdı. Kocası gelmek üzereydi. Antredeki aynada kırmızı rujunu sürdü. Saçlarını düzeltti. “Boşanmakmış!” dedi kendi kendine. Kim sokuyordu bu fikirleri oğlunun aklına merak etti. Sonra gençliğine, tecrübesizliğine yordu sözcüklerini. Bugünlere kolay mı gelmişlerdi; evliliklerinin üstüne çöken nice bulutlar geçip gitmiş, nice badireler atlatmışlardı... Bazı hikâyeleri kendinize saklamak istersiniz. Anlat Dedi Hayat’ta Müge Arbak hayatın ona fısıldadığı bu hikayeleri keyifli, akıcı bir dille ve alabildiğine yaratıcı bir kurguyla anlatıyor. Nakış gibi ince ince işlediği sahnelerde ilişkileri, değişenleri, değişemeyenleri, umutları, geçmişte sıkışanları, geleceğe doğru hareket edenleri ve daha nicelerini kendine has üslubuyla, ustalıkla ele alıyor. Anlat Dedi Hayat, fırından çıkan sıcak bir poğaçanın yanında bir bardak soğuk üzüm hoşafını ağız tadıyla içmek gibi. Aynı renkmiş gibi görünen, oysa sıra dışı bir gün misali üçe beşe bakmadan yaşanan pek çok hayatın temsili... “Paylaşmak güzel şey” fikrinden hareketle, defterler dolusu yazılmış öyküler arasından seçildi her biri. Bazen yüzünüze kocaman bir gülümseme yayılırken bazen de “Ev gibisi yok.” diye düşünürken bulacaksınız kendinizi. Zaman zaman çıkmaz sokaklarda kovalayacaksınız delik deşik bir geçmişi. Siz karar vereceksiniz “Deli mi ne?” diyenler mi kabahatli yoksa dedirtenler mi… Yaşananlar sadece kader kısmet meselesi mi yoksa Basri Bey yaşadıklarını hak etti mi, doğru olan neydi? Sinsi dünür kendi kazdığı kuyuya düşmeli miydi? Kesin olan bir şey var ki, asla bir yabancı gibi hissetmeyeceksiniz kendinizi. Artık hazırsınız okumaya hayatın içinde görüp de anlatamadığınız o hikâyeleri.