“Ben niyet ettim ki bu hayatı; dünyaya niye geldiğimizi, ne olacağımızı, bizi göndereni anlamadan terk etmeyeyim. Ah ne olurdu ki bu suallere ben ispatî veya inkârî birer cevab verebileyim!”Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi, dağılıp parçalanmış bir insanın tasavvufi olgunlaşma hikâyesini çok katmanlı edebi bir biçimle anlatırken okuru hayali ve hakiki yolculuklara çıkarıyor.Tasavvufi, felsefi, sosyal ve fantastik olanın Türk edebiyatında benzeri görülmemiş bir karışımı olan A’mâk-ı Hayal’de akıl hastanelerinden mezarlıklara sayısız mekânı ziyaret edecek, yirminci yüzyılın başında Osmanlı toplumundaki düşünce tartışmaları ve inanç krizlerine dair izler bulacaksanız.