“Bugünkü gezintim uçmakla başlamıştı. Aciz olduğum için rüyada bile uçmaya dayanıklı değilken bu hayali uçuş beni fazlasıyla yoruyor, sersemletiyordu. Tuhaf olanı şu ki doğru bir çizgi üzerinde değil, daima yukarı yükselerek uçmaktaydım. Gözümden gezegenler ve güneş tamamen kaybolmuştu.” Döneminin önde gelen mutasavvıflarından Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, eserlerini materyalizme karşı savunduğu metafizik anlayışla kaleme alan yazarlardan. Yaratıcı ile yaratılanın tek ve bir olduğunu savunan vahdet-i vücud felsefesine inanan düşünürün başyapıtı olarak görülen A’mâk-ı Hayal (Hayalin Derinlikleri) de Türkçede fantastik ve felsefi romanın ilk örneği. Raci, öğrendiği onca bilgiden sonra gerçeklere dair duymaya başladığı şüphelerini bir nebze olsun dizginleyecek Aynalı Baba’yla bir mezarlıkta karşılaşır. Âlimlerden alamadığı yanıtları bu meczuptan alan Raci onunla her gün görüşür ve her görüşmede gerçeğin sınırlarını aşan, hayalin derinliklerine doğru yolculuklara çıkar. Bu yolculukların uğraklarının bazıları Kaf Dağı ile Merih; eşlikçileri ise Simurg ve anka, Buda ve Zerdüşt olacak, Raci’nin hakikat arayışına yol göstereceklerdir. Filibeli Ahmet Hilmi’nin inancını ve fikirlerini her satırda hissettirdiği mitolojik, mistik ve gerçeküstü maceralardan oluşan A’mâk-ı Hayal, tasavvuf edebiyatının en sıradışı, en mühim eserlerinden biri.