Kardeşlerinden lokma çalamadığı için zayıf ve incecik bir kızdır, ‘Yeter.’ Yüzü kupkuru ve hüzünlüdür. İyi beslenemediği için, güzelliği firar etmemiş olsa da gizlenmiştir. Azıcık beslense, yüzündeki kemikler etle dolsa belki de güzel bir kız olacaktır. Ne yazık ki, sofradan lokma çalacak hali yoktur. Bu nedenle de kara kuru bir kızcağızdır, iki arada bir derede dolanıp duran bir garip kızcağız hem de. Yeter, 16 yaşına gelse de, yapısında bir değişiklik yoktur. Boyu uzun olsa da sap gibi olması, kız bakmaya gelenlerin ilgisini çekmemektedir. Kimileri kendi aralarında; “Bu kemik torbası kızı alıp ne yapacaksın” dediler. Satmıştı babası kardeşlerini. Her yıl bir kardeşini satıyordu. Aldığı paralarla yeni hanımlar almış. Artan parayla da, insaf edip yiyecek sağlamıştı evde kalanlara. Giyim kuşam zaten yoktu. Eve gelenler, ablasını alacak yeterli parayı denkleştiremeyince babası, “bu paraya ancak size ‘Yeter’ kızımı verebilirim. Yoksa diğer iki kızımın kilosuna paranız yetmez” diyerek kestirip atmıştı. Yeter, yeter diye bağıramıyordu. Soyadı tesadüfen ‘Yetmez’ olunca, “Yeter YETMEZ” ismi, hayatının en büyük çelişkisiydi aslında. Sadece yeter bir canı, yetmez bir yaşantısı vardı.