“Ayrıştırılan, ötekileştiren, devasa eşitsizlikler, toplumun duyarlı damarlarını kökünden çıkarıp bir yerlere fırlatıvermişti. Toplumun edep yerleri ortadaydı, hakaretlerde sınır yoktu. Vuruşmalardaki yiğitlik artık masal olmuştu, bel altından vurabilmek maharet sayılıyordu. Her gün ekonominin dişleri arasında ezilen insanlar, hiçbir şeyi anlamlandıramıyordu. Küçükler büyüklere yol verir saygı duyardı. Oysa şimdi saygı denen o menem şey yalnızca parası olana gösteriliyordu. Yüz yıllarca toplumun getirdiği ana fikirler; düşmana karşı birleşmeler, acıda yanayana durmalar, sevinçleri paylaşmalar nasıl da ters düz olmuştu. Bütün geleneklerimiz, büyüklerimizden aldıklarımız, bizi biz yapan değerler un ufak olmuş yellere bırakılarak esip gitmişti. Millet olabilmenin çimentosuna sülfürik asit dökmüşlerdi. Ortada millet falan kalmamıştı. Kimdi bunlar? Kimdi bunlar ve ne istiyorlardı? Devam kitabı olan Acı Günler-2’de birbirine acı ve sevgiyle kenetlenmiş dört kadının olağanüstü çabaları ve millet sevgisi gözler önüne seriliyor…